Otobüs..
21:09
Zannedersem hepiniz otobüse binen insanlarsınız. Otobüs dediğim, şehir içi otobüsler canım. Toplu taşıma araçları. Belediye otobüsü. Onlardan işte.
Ben de biniyorum efendim. İzmirli olanlar bilir; burada iki esas otobüs vardır. Biri 169, diğeri ise 121. Diğer otobüsleri kullananlar lütfen bu lafıma alınmasın, biraz objektif olsun. Gelin itiraf edelim, en popüler iki otobüs bunlar işte. Ben de muhitim itibarıyla bunlardan 169 olanını sıklıkla kullanıyorum.
169'un ve 121'in yolcu kitlesi; izledikleri güzergâh itibarıyla diğer otobüslere nazaran daha "genç" oluyor. Misal bir 169, öncelikle "İzmir Ekonomi Üniversitesi"nden boya küpü hanımları ve beyleri toplar, yol üstünden "Alsancak"a gezmeye giden gençleri bünyesine katar. Dersaneye giden ortaokul ve lise öğrencileri de her zaman 169'dadır. Gördüğünüz üzere yaş ortalaması oldukça düşük. 121'in güzergâhı da hemen hemen benzer aşamalardan ibarettir, tek farkı karşıdaki yakada yer almasıdır, bu yüzden iki otobüsün yolcu kitlesi oldukça örtüşür.
Her neyse, sadede gelelim. Esas anlatmak istediğim şey, bu toplu taşıma serüvenlerimde kendi adıma girdiğim ilginç tripler, mânâsız düşüncelerdir. Biraz daha açalım. Benim için ortalama bir toplu taşıma serüveni durakta başlar. Durağa gelir gelmez, hemen çevremdeki insanları incelemeye başlarım. Dediğim gibi, yolcu kitlesi genelde bizim gibi gençlerden oluştuğu için mutlaka durakta "kendimi beğendirmeye çalışabileceğim" bir dişi vardır. "Nasıl yani?" demeyin. Bir dinleyin önce. İşte ben; o duraktaki "hoş kız"ı bulurum, ona yakın bir noktada beklerim otobüsü. Gerilirim, kasılırım, bir şeyler yaparım. Arada kızı incelerim bakışlarımla. Yüzde doksan dokuz oranında kız orada olduğumun farkında bile değildir.
Otobüsümüz gelir. Bineriz. Otobüs şartları elveriyorsa, kızın yanını asla kaptırmam. Elverişli değilse, ki çok yüksek bir ihtimaldir, kıza yakın bir noktada yerimi alırım. "İşte" derim, "Bu yolculuğumuzun hoş kızı da bu." Benim için her yolculukta böyle bir kız olur. Ortalama 15-20 dakika süren yolculuğumuzda kızı izlerim ve "kendimi ona beğendirmeye çalışırım" resmen!
Bu noktada gözden kaçırdığım nokta şudur; İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin tahsis ettiği bu ESHOT Belediye Otobüsleri'nin onlarca yıllık tarihinde, hiçbir zaman durakta ya da otobüste yeni bir aşk doğmamıştır, doğmayacaktır da. Otobüs, sadece bölge insanlarını toplu halde bir yerden bir yere taşımayı amaçlayan bir belediye hizmetidir. Bu gerçeği gözardı ederek yaşadığım yüzlerce otobüs yolculuğunun da sonu hep aynıdır. Ya "Otobüsün hoş kızı" benden önce iner, ya ben. Ya da aynı yerde iner, farklı istikametlere doğru yola çıkarız. "Hoşçakal" derim içimden bu yolculuktaki bir daha hiç görmeyeceğim sevdiceğime.
Olm neler diyorum lan ben? Neler yapıyorum? Sapık değilim ben ha. Valla. O kızların da hiçbirini gerçekten sevmedim, hepsi tek otobüslük ilişkilerdi. Burada samimi hislerimizi paylaşıyoruz, arkamdan atıp tutmayın ha. Lütfen. Cık. Neyse esen kalın efendim.
s.
çalınan adres : http://sinvegur.blogspot.com/2009/07/otobus.html

Yolculuktan önce sinirli muavin bavulları bagaja yüklüyor. Çok stres bir durum. Bağırıyorlar. "Şey bir de şu bavul var ona da bagaj fişi alayım ehe mehe." demeye kalkıyorsun, terler içinde "TAMAM ABİCİM EVET GÖRDÜM KOYUCAM. EVET TAMAM. HRGRGH." şeklinde tepkiler geliyor. Bu zorlu aşamadan sonra otobüse biniyoruz. Perdelere bakma, ön koltuğun arkasındaki yiyecek koymak için düzenlenmiş paneli indirip kaldırma gibi mânâsız hareketlerin ardından motor çalışıyor ve muavin arkadaşımız eline mikrofonu alıyor. Şimdi buradan otobüs firmalarının yetkililerine sesleniyorum. Bu muavin arkadaşlara çok komplike cümleler söyletmeye çalışıyorsunuz, olmuyor, beceremiyorlar. "Ssayn yolcularms. Yaklaşk doks saat sürecek yolculuğms başlamştr. Yolcluk esnasında cep telefonlarnın açk bıraklmaması fren sistemini bozduğndan. Ee. İyi yolculuklar dilers." şeklinde kestirip atıyorlar. Bunlara gerek yok, lütfen.
Artık yolculuğa tam manasıyla konsantre olduk diyebiliriz. Koltuğu arkaya yatırabiliriz. Gece yolculuğuysa güzel. "Hıneeeağağğğee." diye anıran bebeklerin, kükrercesine horlayan teyzelerin olmadığı bir ortamdaysak; uyuma şansımız biraz olsun var. Ama gündüz yolculuğu? Hele bir de benim gibi otobüste bir şey okuyamayan insanlardansanız, tam anlamıyla bir işkence. Bir yanda siz, bir yanda sapsarı otlar, ayçiçekleri, parlayan güneş, bol uydu antenli gizemli villalar, atlar, inekler... Sanıyorum ülkemizin dörtte üçü sarı otlardan oluşuyor. Sizin için her otobüs yolculuğunun kaçınılmaz pencere görüntüsünü yukarıda resmetmeye çalıştım, umarım hoşunuza gider.
Molalar? Gece yolculuğundaysanız bu bir dezavantaj kanımca. Çünkü gecenin üç buçuğunda biraz uykuya dalmışken bir anda otobüsün yavaşlaması, ışıkların yanması, muavinin yeniden mikrofonu kaparak "Ssayn yolcularms Afyon dinlenme tesslernde yarm saat mola vereceğis, değerli eşyalarnz güvenlik açısından bırakmaynss. Ee. İyi yolculuklar." diye acı acı çığırması bence hiç hoş değil. Yine de gece de olsa gündüz de olsa otobüsten iniyor, dinlenme tesislerinin büyüleyici atmosferine kaptırıyoruz kendimizi. Cevizli sucuklar, pişmaniyeler, kancalı oyuncak aletleri, masaj koltukları... Tam anlamıyla bir lunapark burası. Hemen tuvalete gidiyoruz, yüzümüzü yıkıyoruz. 4-5 saat yol gidenlerde bile bu tribi hep görüyorum. Kendinden geçercesine yüz yıkamak, derin derin nefes almak. Ne oluyor lan, sanırsın çölde vaha bulduk. Neyse. Buranın bir diğer değişmez geleneği ise markete dalarak "Halley" gibi birtakım gereksiz abur cuburlar satın almak. Bir de devamlı anons yapan ve hiçbir dediği anlaşılmayan o kadına da değinmeden geçemeyeceğim. Her zaman orada. "Saat 23.00 yolcuları ainihinighiniihni." diye sesler çıkarıyor, anlam veremiyorum. Bitti mola, otobüse döndük. Sıcak otobüs.


