Şehirlerarası..
21:07
Merhabalar dostlarım, yaklaşık iki ay sonra sıcak evimden bildirmenin mutluluğuyla selamlıyorum sizleri. Gurbet ellerde kalmanın getirdiği sonuçlardan birinden, şehirlerarası otobüs yolculuklarından bahsedeceğim bugün sizlere. Bir nevi "Terminal.."in tamamlayıcısı olacak bu yazı. Kâh gülecek, kâh hüzünleneceğiz. Ehm. Her neyse başlayalım artık.
Otobüs yolculuklarından pek hazzetmiyorum, treni her zaman yeğlerim. Ama vakit probleminden ötürü pek çok kez otobüse binmek lazım geliyor maalesef. Sanırım binlerce otobüs firması var. Hani Hepimizin bildiği Varan'ları KâmilKoç'ları falan geçtim; atıyorum sırf Yozgat'ta bile "Yozgat Turizm", "Öz Yozgat Turizm", "Öz Hakiki Yozgat Turizm" gibi tonla firma oluyor. Hepsinin logoları da aynı. Nasıl anlatsam. Kalın ve italik puntolarla, hızla hareket ediyormuş gibi harfler. Yanında da saçma sapan bir şekil. Yok anlatamadım, bak çizdim aşağı.
Yolculuktan önce sinirli muavin bavulları bagaja yüklüyor. Çok stres bir durum. Bağırıyorlar. "Şey bir de şu bavul var ona da bagaj fişi alayım ehe mehe." demeye kalkıyorsun, terler içinde "TAMAM ABİCİM EVET GÖRDÜM KOYUCAM. EVET TAMAM. HRGRGH." şeklinde tepkiler geliyor. Bu zorlu aşamadan sonra otobüse biniyoruz. Perdelere bakma, ön koltuğun arkasındaki yiyecek koymak için düzenlenmiş paneli indirip kaldırma gibi mânâsız hareketlerin ardından motor çalışıyor ve muavin arkadaşımız eline mikrofonu alıyor. Şimdi buradan otobüs firmalarının yetkililerine sesleniyorum. Bu muavin arkadaşlara çok komplike cümleler söyletmeye çalışıyorsunuz, olmuyor, beceremiyorlar. "Ssayn yolcularms. Yaklaşk doks saat sürecek yolculuğms başlamştr. Yolcluk esnasında cep telefonlarnın açk bıraklmaması fren sistemini bozduğndan. Ee. İyi yolculuklar dilers." şeklinde kestirip atıyorlar. Bunlara gerek yok, lütfen.
Evet şimdi içimiz kıpır kıpır. Çünkü ikram vakti geldi. Öncelikle gelen su teklifini kesinlikle reddetmiyor, kana kana içiyoruz. Ardından kek, nescafe ve kolonyalı mendil dolu arabasıyla muavin yaklaşıyor. Muavin yaklaştıkça bende bir gerilim oluşuyor. Müzik dinliyorsam kulaklığımı çıkarıyorum, gözümü muavinden ayıramıyorum. Sanki kekler kaçacak, aç kalacağım gibi. Sıranın gelmesiyle gerilim bitiyor, "Paykek", "Taykek" gibi saçma sapan kekleri portakallı ördek yercesine iştahla tüketiyoruz. "Bedava"nın karşı konulmaz lezzeti.
Artık yolculuğa tam manasıyla konsantre olduk diyebiliriz. Koltuğu arkaya yatırabiliriz. Gece yolculuğuysa güzel. "Hıneeeağağğğee." diye anıran bebeklerin, kükrercesine horlayan teyzelerin olmadığı bir ortamdaysak; uyuma şansımız biraz olsun var. Ama gündüz yolculuğu? Hele bir de benim gibi otobüste bir şey okuyamayan insanlardansanız, tam anlamıyla bir işkence. Bir yanda siz, bir yanda sapsarı otlar, ayçiçekleri, parlayan güneş, bol uydu antenli gizemli villalar, atlar, inekler... Sanıyorum ülkemizin dörtte üçü sarı otlardan oluşuyor. Sizin için her otobüs yolculuğunun kaçınılmaz pencere görüntüsünü yukarıda resmetmeye çalıştım, umarım hoşunuza gider.
Molalar? Gece yolculuğundaysanız bu bir dezavantaj kanımca. Çünkü gecenin üç buçuğunda biraz uykuya dalmışken bir anda otobüsün yavaşlaması, ışıkların yanması, muavinin yeniden mikrofonu kaparak "Ssayn yolcularms Afyon dinlenme tesslernde yarm saat mola vereceğis, değerli eşyalarnz güvenlik açısından bırakmaynss. Ee. İyi yolculuklar." diye acı acı çığırması bence hiç hoş değil. Yine de gece de olsa gündüz de olsa otobüsten iniyor, dinlenme tesislerinin büyüleyici atmosferine kaptırıyoruz kendimizi. Cevizli sucuklar, pişmaniyeler, kancalı oyuncak aletleri, masaj koltukları... Tam anlamıyla bir lunapark burası. Hemen tuvalete gidiyoruz, yüzümüzü yıkıyoruz. 4-5 saat yol gidenlerde bile bu tribi hep görüyorum. Kendinden geçercesine yüz yıkamak, derin derin nefes almak. Ne oluyor lan, sanırsın çölde vaha bulduk. Neyse. Buranın bir diğer değişmez geleneği ise markete dalarak "Halley" gibi birtakım gereksiz abur cuburlar satın almak. Bir de devamlı anons yapan ve hiçbir dediği anlaşılmayan o kadına da değinmeden geçemeyeceğim. Her zaman orada. "Saat 23.00 yolcuları ainihinighiniihni." diye sesler çıkarıyor, anlam veremiyorum. Bitti mola, otobüse döndük. Sıcak otobüs.
Gece yolculuğunda en uyunulası saatler burada başlıyor. Uyuyor gibi oluyoruz, uyanıyoruz, hava gri olmuş, çevrede şehir dışındaki çok katlı apartmanlar. Sonunda varıyoruz. Muavin son kez sahne alarak bize teşekkürlerini bildiriyor ya da bildiremiyor akıcı konuşma yeteneğine bağlı olarak. Buz gibi havada iniyoruz, bavul taşıyoruz, çileli saatler...
Bu kadar. Uzun oldu be. Şimdi ben bunun çizimlerini yapacağım, daha hiçbir şey bitmiş değil. Kafamda bir şey daha var ama. Çok utanç verici bir anı. Yakında o da gelecek. Pek yakında. Esen kalın.
s.
çalınan adres : http://sinvegur.blogspot.com/2008/11/terminal.html
Yorum Gönder