uçağa ilerliyorum oturmak üzere. yerim 11d. bekleme salonundan gözlemlediğim üzere bütün uçakta tek türbanlı var ve tahmin edebileceğiniz gibi o da benim yanımda. ben koridorda oturuyorum. yanımda türbanlı, onun yanında da onun bişeyi. neyi olduğunu anlamadım ben ama. hala daha anlamış değilim. aralarındaki ilişkiyi de uçak kalkmadan önce kemerlerin bağlanması sırasında adamın "sen ne bilecen" edasıyla kadının kemerini bağlama tribi sayesinde anladım. var kapalı ailelerde bu "sen ne bilecen durumu" çünkü..
anlamadığım nokta da kadın yaklaşık 30 larının sonundayken adamın 25 yaşlarda olmasıydı. bunlar karı koca desem olmicak. dengesiz bi ilişki olur çünkü öyle. ana oğul desem yine bi sakatlık var. erken bi s.kiş söz konusu bu sefer de. anlamadım gitti ben bu işi sayın okur..
neyse efendim uçak kalkarken bi yenilik farkettim. "bayanlar baylar hoşgeldiniz!" konuşmasına bi de çocuklar hitabını eklemişler. e ne güzel değil mi? ama bu konuşmanın ingilizcesinde bu çocuklar kısmı yok. şunu ekleyecek kadar ingilizce bilen adam mı yok pegasus şirketinde de benim dilime düşüyosunuz lan. bide sinan'ın bahsettiği otobüs şöförlerinin ağız içinde konuşma alışkanlığı bunları da sarmış. o kadar ingilizce öğrendik koca sene. listening desen o da var az çok. ama bu hostes amcaların (hostes amca çünkü onlar) ingilizcesini anlayana kadar canım çıkıyo. şu işi kayıttan anonsa bağlayın bari lan..
bi süper olay da hayatımda ilk defa bi uçak yolculuğunda uçakta ağlayan çocuk yoktu. hatta ağlayan çocuk değil, hiç çocuk yoktu..
neyse efendim uçak kalktı. tek olan heralde bi ben varım dedim. çünkü dır dır dır konuşmaya başladı herkes. yan tarafta cam kenarında bi kız gördüm. belli ki onun da kimsesi yok ve yanındakiler darlamış. cama gömmüş kafayı bulut seyrediyor. yolculuk boyunca çevirmedi kafasını. bi yerden sonra da insan yüzünü merak ediyor ya. göremedim de. nalet. gömdü kafasını kaldı öyle..
neyse efendim uçak havalandı. gidiyoruz. bi kağıtlar dağıtmaya başladı bunlar. "haydaa" dedim eski köye yeni adet gelmiş. bir de baktım domuz gribi hakkında anket yapmışlar. açıkca "domuz gribi misiniz?" diye sormasa da "domuz gribi olanlarla münasebetlerinizi" açıkça sormuşlar. aferin dedim böyle net olun soru sorarken. bi de o anketlere evet ben domuz gribiyim şeklinde cevap verecek insan var mıdır bilmem. olsa bile anketin sonuçlarını gördüklerinde çoktan o insan halka karışmış oluyor bu da diğer sakat kısım..
neyse efendim paşa paşa dolduruyorum anketimi. yandaki türbanlı teyze kalemimi isticek onu anladım. bitti doldurmam, kalemimi rica etti. bende verdim saygımdan ödün vermeyerek. ama bi yandan da içimden pis pis "ehhehe, not aldım lan ben sizi o kalemle, bloga yazıcam sizi. hatta bu düşüncemi de yazıcam" diye geçirdim..
neyse efendim verdik anketleri. kendi kendime "lan" dedim, "eskiden anket değil de yemek veriyolardı o noldu acaba". bunu düşünmemle karşıdan gelen servis arabasını görmem bir oldu ve güzel yemeğimi beklemeye başladım büyük bi iştahla..
acı reklam : yazar sırf gıcıklık olsun diye yazının son kısmını yayınlamamıştır. yoksa yazmıştır. valla bak. en azından kafasında yazmıştır. yarın yayınlicaktır.
çalınan adres : http://direnkknerid.blogspot.com/2009/06/kbrsa-donus-09-2-bolum.html
anlamadığım nokta da kadın yaklaşık 30 larının sonundayken adamın 25 yaşlarda olmasıydı. bunlar karı koca desem olmicak. dengesiz bi ilişki olur çünkü öyle. ana oğul desem yine bi sakatlık var. erken bi s.kiş söz konusu bu sefer de. anlamadım gitti ben bu işi sayın okur..
neyse efendim uçak kalkarken bi yenilik farkettim. "bayanlar baylar hoşgeldiniz!" konuşmasına bi de çocuklar hitabını eklemişler. e ne güzel değil mi? ama bu konuşmanın ingilizcesinde bu çocuklar kısmı yok. şunu ekleyecek kadar ingilizce bilen adam mı yok pegasus şirketinde de benim dilime düşüyosunuz lan. bide sinan'ın bahsettiği otobüs şöförlerinin ağız içinde konuşma alışkanlığı bunları da sarmış. o kadar ingilizce öğrendik koca sene. listening desen o da var az çok. ama bu hostes amcaların (hostes amca çünkü onlar) ingilizcesini anlayana kadar canım çıkıyo. şu işi kayıttan anonsa bağlayın bari lan..
bi süper olay da hayatımda ilk defa bi uçak yolculuğunda uçakta ağlayan çocuk yoktu. hatta ağlayan çocuk değil, hiç çocuk yoktu..
neyse efendim uçak kalktı. tek olan heralde bi ben varım dedim. çünkü dır dır dır konuşmaya başladı herkes. yan tarafta cam kenarında bi kız gördüm. belli ki onun da kimsesi yok ve yanındakiler darlamış. cama gömmüş kafayı bulut seyrediyor. yolculuk boyunca çevirmedi kafasını. bi yerden sonra da insan yüzünü merak ediyor ya. göremedim de. nalet. gömdü kafasını kaldı öyle..
neyse efendim uçak havalandı. gidiyoruz. bi kağıtlar dağıtmaya başladı bunlar. "haydaa" dedim eski köye yeni adet gelmiş. bir de baktım domuz gribi hakkında anket yapmışlar. açıkca "domuz gribi misiniz?" diye sormasa da "domuz gribi olanlarla münasebetlerinizi" açıkça sormuşlar. aferin dedim böyle net olun soru sorarken. bi de o anketlere evet ben domuz gribiyim şeklinde cevap verecek insan var mıdır bilmem. olsa bile anketin sonuçlarını gördüklerinde çoktan o insan halka karışmış oluyor bu da diğer sakat kısım..
neyse efendim paşa paşa dolduruyorum anketimi. yandaki türbanlı teyze kalemimi isticek onu anladım. bitti doldurmam, kalemimi rica etti. bende verdim saygımdan ödün vermeyerek. ama bi yandan da içimden pis pis "ehhehe, not aldım lan ben sizi o kalemle, bloga yazıcam sizi. hatta bu düşüncemi de yazıcam" diye geçirdim..
neyse efendim verdik anketleri. kendi kendime "lan" dedim, "eskiden anket değil de yemek veriyolardı o noldu acaba". bunu düşünmemle karşıdan gelen servis arabasını görmem bir oldu ve güzel yemeğimi beklemeye başladım büyük bi iştahla..
acı reklam : yazar sırf gıcıklık olsun diye yazının son kısmını yayınlamamıştır. yoksa yazmıştır. valla bak. en azından kafasında yazmıştır. yarın yayınlicaktır.
çalınan adres : http://direnkknerid.blogspot.com/2009/06/kbrsa-donus-09-2-bolum.html
Yorum Gönder